11 Nisan 2020 Cumartesi

Borges Çetesi: Dünyalılar Cehenneminden Kaçış


Borges Çetesi: Dünyalılar Cehenneminden Kaçış
Mustafa Çaldak
İnsan bir mağara. Kartal gözlü olsan da dibini asla göremeyeceğin. (Borges Çetesi s. 176)
 “Ama zaman azgın bir nehir gibi bizi önüne katıp sürüklese de, yırtıcı bir kaplan gibi bizi paramparça etse de, acımasızca yakarak küllerimizi havaya savursa da, Kelt kitabeleri kalır. Saga efsaneleri de. Tlön’ün öyküsü de. Ve tabii ki Ulrike ve Javier de. Kimbilir, belki Milo Venüsü ve Georgie de. Varoluşumuzla ilgili bütün tercihlerimiz zamanların içinde teker teker tükense ve senle (okuyucu- M.Ç.) ben (yazar- M.Ç.) bu devasa boşlukta birbirimizi sonsuza dek bulamasak bile.” cümleleriyle bitiyor Hakan İşcen’in son romanı Borges Çetesi, Arjantinli ünlü yazar Borges’in hayatından ve öykülerinden izler taşıyan ilgi çekici bir kitap. Roman, doğuştan kör olan (“görme engelli” ifadesi dünyalılara ait bir kullanım olduğundan roman kahramanımız “kör” kelimesini özellikle kullanmaktadır) anlatıcının okuyucuya yazdığı bir mektuptur aslında. Fakat bu mektubu, dünya dışında var olan düş gezegeni/dünyanın ruhu Tlön’den yazar bize. Roman, anlatıcının Tlön’e ulaşmadan önceki/dünyadaki zaman dilimini ve oraya ulaşmasını anlatmaktadır.
Borges Çetesi’ndeki isimler Borges’in öykülerinde geçen isimlerdir. Tlön kelimesi, Tlön Uqbar, Orbius Tertius gibi garip bir başlık taşıyan öyküde geçer. Bu öyküde, “oyun kâğıtlarına, konuşulan dillerine, hakanları ve denizlerine, madenlerine, kuşları ve balıklarına, cebir ve ateşine, bütün din bilimsel ve metafizik sapkınlıklarına” kadar hiçbir şeyi eksik olmayan, bilinmeyen bir gezegen anlatılır. Bu yenidünya, hikâyeden anlaşıldığına göre “gökbilimcilerden, mühendislerden, doğa bilimcilerden, metafizikçilerden ve geometricilerden oluşan gizli bir topluluğun buluşudur. Yarattıkları Tlön adlı bu dünya yalnızca içsel yaşamın var olduğu Berkeleyci ve Kierkegaardcı bir dünyadır. Tlön’de herkesin kendi gerçeği vardır; dışsal nesneler herkes nasıl istiyorsa öyledir. Dünya basını bu buluşu dört bir yana yayar ve çok geçmeden Tlön denen dünya bizim dünyamızı silip yok eder. Düşsel bir geçmiş, dünyamızın geçmişinin yerini alır.” Romanda Tlön, anlatıcının hiç hazzetmediği Dünya ve Dünyalıların karşıt kutbu olarak idealize edilir.
Aynı şekilde roman kişileri de Borges’in (romanda Borges’ten Ulu Büyücü diye söz edilir) kurmaca kişileridir: Gölge, Kum, Ayna, Düş, Labirent, Maske ve doğuştan kör olan anlatıcı Georgie. Dördü kadın, ikisi erkek biri de (Maske) gey olan, geçmişlerinde herhangi bir ortaklık bulunmayan yedi kişilik bu ekip/çete belli aralıklarla bir araya gelip edebiyat sohbetleri yapmaktadırlar. Genellikle de Borges’in öyküleri çerçevesinde tartışmalar sürdürürler. Ulu Büyücü’nün “Öteki” ve “Kum Kitabı” üzerinde uzun uzun tartışırlar.
Roman, kurgu bakımından Kum Kitabı öyküsü gibi bir düzensizlik ve belirsizlik taşır ve okuyucuya sonsuzluk hissi verir. Çünkü anlatıcının kör-sağır-dilsizler okulundaki maceralarının da anlatıldığı roman belli bir düzen içinde ilerlemez. Kulüp tartışmalarının yapıldığı bölümlerin arasına okul günleri ya da kulüp üyelerinin kendi hikâyelerini anlattıkları bölümler girer. Kulüp üyeleri hayatlarındaki ilginç bir anısını sırayla anlatır. Yalnız anlatıcı Georgia, köpeği Kaplan adına konuşur. Bu yönüyle Boccaccio’nun Decameron Hikâyeleri’ni andırır (Decameron Hikâyeleri’nde veba salgınından kaçan bir grup insan, her gece, sırayla bir hikâye anlatır.).
Anlatıcının okul günleri de ilginçtir. Gözleri kör olan Georgia, sağır olan Göz adlı arkadaşıyla sık sık okul kurallarını çiğneyip farklı maceralara atılırlar, okuldan kaçarlar. Fakat bunları gerçek ile düş (görenler ile körler) şeklinde kurgulayıp anlatır. Hatta okul müdürü Kargaburun, Sağırlar Çetesi lideri Kanca, Körler Çetesi lideri Peter Pan (Georgia) isimleriyle ve maceralarıyla Peter Pan’ın Olmayan Ülke’sini imler.
Romanda, Kum Kitabı üzerine yapılan tartışmalarda, Borges’in bu hikâyeyle ne anlatmak istediği sorgulanır. Kulüp üyeleri yani Borges Çetesi meseleye kendi bakış açılarıyla izahat getirmeye çalışırlar. Maske, Ulu Büyücü’nün edebiyatı kutsadığını; Labirent, Kum Kitabı’nın evrensel edebiyat külliyatı olduğunu; Georgia ise, Borges’in Kum Kitabı’yla hayat boyu kafasını kurcalayan zaman ve sonsuzluk üstüne bir şeyler söylemeye çalıştığını ve onun daima bir elinde gerçek entelektüel bilginin, diğer elinde ise düşlerin ve efsanelerin olduğunu söyler. Ayna ise Ulu Büyücü’nün okuyucunun kafasını karıştırmaya çalıştığını söyler. Maske, Kum Kitabı’ndan hareketle her okuyucunun içsel yolculuğuna çıkma imkânı sunduğunu ve kitabın evrenin minyatür bir kopyası olduğunu söyler. Borges’in Kum Kitabı adlı öyküsü “Çizgi sonsuz sayıda noktalardan oluşur; düzlem ise sonsuz sayıda çizgilerden, oylum sonsuz sayıda düzlemlerden, üstoylum da sonsuz sayıda oylumlardan…” cümleleriyle başlar… Öyküde başı sonu belli olmayan, sayfaları düzensiz her açıldığında başka sayfasıyla karşılaşılan bir kitaptan söz edilir… Kitabın sayfa sayısı sonsuz, hiçbirisi ne ilk ne son sayfadır… Sayfalar gelişigüzel numaralandırılmıştır… Kum Kitabı’nı bir İncil satıcısından satın alan anlatıcı bu sonsuz kitaptan kurtulmak ister ve kitaplığındaki ciltleri eksilmiş Binbir Gece Masalları’nın arkasına gizler… Fakat merakına yenik düşer aylarca inceler, okudukça korkusu artar… Nihayet onu Ulusal Kitaplık’ta gazete ve haritaların depoya gizlice bırakır ve bir daha da oraya uğramaz…
Kum Kitabı’nın satan kişi tarafından da alan kişi tarafından da bir an evvel elden çıkarılmak istenmesini ise aradıkları ancak bir türlü bulamadıkları şeyin o kitabın içinde olduğunu bilmelerine ve onu öğrenmekten korkmalarına bağlarlar. Bu da Umberto Eco’nun Gülün Adı romanındaki Aristoteles’in Poetika’sından haberdar olanların öldürülmesini andırmaktadır.
Kulüp üyelerinin suç örgütüne/çeteye dönüşme hikâyesi ise Kum’un kocasından her Salı gecesi şiddet gördüğünü anlatmasıyla başlar. Artık ona bir ders verme zamanı geldiğini düşünür ve bir plan yaparlar fakat Kum’un katılmasını istemezler. Çünkü onun tanınması işleri berbat edecektir. Adamı bir akşam meyhaneden dönerken dövmeye karar verirler. Fakat beklemedikleri bir biçimde Kum onlardan habersiz olaya dahil olur ve adamı öldürürler. Hesapta olmayan bu durum çeteyi zor durumda bırakır ve artık görüşmezler. Kum eve gittikten sonra kocasının sapasağlam olduğunu ve evde olduğunu söyler. O halde öldürdükleri kişinin kim olduğunu hem merak ederler hem de suçsuz bir insanı öldürmenin sıkıntısını yaşarlar. İş iyice içinden çıkılmaz bir hal alır. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi Kum bir otel odasında ilaç içerek intihar eder. Georgie’ye bıraktığı bir kayıtta aslında öldürdükleri kişinin Kum’un sevgilisi olduğunu ve ona işkence edenin o olduğunu söyler.
Romanın iki(r)cikli kurgusuna paralel Borges’in düşlem dünyasına okuyucuyu çeken önemli bölümlerden biri de Mağara adlı bölümdür. Bu bölümde ismi Cam Mağara olan bir sualtı mağarasından söz edilir. Mağaranın hemen yanındaki kayıkhanenin bekçisi buranın “…dünyanın kapısı” olduğunu söyler ve efsaneye göre “başka dünyalara açıldığını” ekler. Antik çağda kör, sağır ve delilerin bu mağaraya hapsedilip ölüme terk edildiğini, onların şeytanla işbirliği yaptıkları için tanrılar tarafından böyle bir cezaya çarptırıldığını anlatır. Onların mutsuz ruhlarının hala burada yaşadıklarını, huzura kavuşmaları için doğuştan kör ve bir ayağı topal birinin bu mağaraya girip başka dünyalara açılan kapısından geçmeyi başarması gerektiğini de Georgie’ye anlatır. Georgie ise neyse ki ben topal değilim deyip inanmadığını belli etmek ister. Fakat daha sonra bir patlamada ayağının birini kaybeden Georgie mağaranın Tlön’e açılan kapının olabileceğini düşünmeye başlar. Kum’un intiharından sonra kulüp üyelerinin dağılmasıyla Georgie mağaraya girmeye karar verir. Tlön’e ulaşan Georgie oradan okuyucuya bu mektubu yazar.
Georgie’nin Dünyalı okuyucuya yazdığı mektup Tlön için umudun varlığını gösterir. “Belki de Tlön sadece zaman ağlarından oluşan bir gezegen. Dünya onun uzaydaki basit bir yansıması. Beden ve Ruh gibi. Tlön, Dünya’nın ruhu.” Ve bu gezegene gitmek için,  kör olmak ve bir ayağı topal olmak tek şarttır. Düş ile gerçekliğin iç içe olduğu roman, okuyucuyu diyalektik akılcılıktan ve nesnellikten kurtarıp Borges’in de sıkça işlediği düş dünyasına davet etmektedir. Bunun için de edebiyatı (efsane, masal, öykü, roman ve şiiri) adres olarak göstermektedir.


KAYNAKLAR
BORGES, Jorge Luis (2018), Kum Kitabı (çev. Yıldız Ersoy Canpolat), 6. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul.
BORGES, Jorge Luis (1994),  Ölüm ve Pusula (çev. Tomris Uyar), 3. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul.
BORGES, Jorge Luis (1995), Yolları Çatallanan Bahçe (Fatih Özgüven), 1. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul.
İŞCEN, Hakan (2019), Borges Çetesi, 1. Basım, Everest Yayınları, İstanbul.
   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder