Borges Çetesi: Dünyalılar Cehenneminden
Kaçış
Mustafa Çaldak
İnsan bir mağara. Kartal gözlü olsan da dibini asla göremeyeceğin.
(Borges Çetesi s. 176)
“Ama zaman azgın bir nehir gibi
bizi önüne katıp sürüklese de, yırtıcı bir kaplan gibi bizi paramparça etse de,
acımasızca yakarak küllerimizi havaya savursa da, Kelt kitabeleri kalır. Saga
efsaneleri de. Tlön’ün öyküsü de. Ve tabii ki Ulrike ve Javier de. Kimbilir,
belki Milo Venüsü ve Georgie de. Varoluşumuzla ilgili bütün tercihlerimiz
zamanların içinde teker teker tükense ve senle (okuyucu- M.Ç.) ben (yazar- M.Ç.) bu devasa boşlukta birbirimizi sonsuza dek bulamasak bile.” cümleleriyle
bitiyor Hakan İşcen’in son romanı Borges
Çetesi, Arjantinli ünlü yazar Borges’in hayatından ve öykülerinden izler
taşıyan ilgi çekici bir kitap. Roman, doğuştan kör olan (“görme engelli”
ifadesi dünyalılara ait bir kullanım olduğundan roman kahramanımız “kör”
kelimesini özellikle kullanmaktadır) anlatıcının okuyucuya yazdığı bir
mektuptur aslında. Fakat bu mektubu, dünya dışında var olan düş
gezegeni/dünyanın ruhu Tlön’den yazar bize. Roman, anlatıcının Tlön’e ulaşmadan
önceki/dünyadaki zaman dilimini ve oraya ulaşmasını anlatmaktadır.
Borges Çetesi’ndeki isimler Borges’in öykülerinde geçen isimlerdir.
Tlön kelimesi, Tlön Uqbar, Orbius Tertius
gibi garip bir başlık taşıyan öyküde geçer. Bu öyküde, “oyun kâğıtlarına, konuşulan dillerine, hakanları ve denizlerine,
madenlerine, kuşları ve balıklarına, cebir ve ateşine, bütün din bilimsel ve
metafizik sapkınlıklarına” kadar hiçbir şeyi eksik olmayan, bilinmeyen bir gezegen
anlatılır. Bu yenidünya, hikâyeden anlaşıldığına göre “gökbilimcilerden, mühendislerden, doğa bilimcilerden, metafizikçilerden
ve geometricilerden oluşan gizli bir topluluğun buluşudur. Yarattıkları Tlön adlı
bu dünya yalnızca içsel yaşamın var olduğu Berkeleyci ve Kierkegaardcı bir dünyadır.
Tlön’de herkesin kendi gerçeği vardır; dışsal nesneler herkes nasıl istiyorsa öyledir.
Dünya basını bu buluşu dört bir yana yayar ve çok geçmeden Tlön denen dünya bizim
dünyamızı silip yok eder. Düşsel bir geçmiş, dünyamızın geçmişinin yerini alır.”
Romanda Tlön, anlatıcının hiç hazzetmediği Dünya ve Dünyalıların karşıt kutbu
olarak idealize edilir.
Aynı şekilde roman kişileri de
Borges’in (romanda Borges’ten Ulu Büyücü diye söz edilir) kurmaca kişileridir:
Gölge, Kum, Ayna, Düş, Labirent, Maske ve doğuştan kör olan anlatıcı Georgie.
Dördü kadın, ikisi erkek biri de (Maske) gey olan, geçmişlerinde herhangi bir
ortaklık bulunmayan yedi kişilik bu ekip/çete belli aralıklarla bir araya gelip
edebiyat sohbetleri yapmaktadırlar. Genellikle de Borges’in öyküleri
çerçevesinde tartışmalar sürdürürler. Ulu Büyücü’nün “Öteki” ve “Kum Kitabı”
üzerinde uzun uzun tartışırlar.
Roman, kurgu bakımından Kum Kitabı öyküsü gibi bir düzensizlik
ve belirsizlik taşır ve okuyucuya sonsuzluk hissi verir. Çünkü anlatıcının
kör-sağır-dilsizler okulundaki maceralarının da anlatıldığı roman belli bir
düzen içinde ilerlemez. Kulüp tartışmalarının yapıldığı bölümlerin arasına okul
günleri ya da kulüp üyelerinin kendi hikâyelerini anlattıkları bölümler girer.
Kulüp üyeleri hayatlarındaki ilginç bir anısını sırayla anlatır. Yalnız anlatıcı
Georgia, köpeği Kaplan adına konuşur. Bu yönüyle Boccaccio’nun Decameron Hikâyeleri’ni andırır (Decameron Hikâyeleri’nde veba
salgınından kaçan bir grup insan, her gece, sırayla bir hikâye anlatır.).
Anlatıcının okul günleri de
ilginçtir. Gözleri kör olan Georgia, sağır olan Göz adlı arkadaşıyla sık sık
okul kurallarını çiğneyip farklı maceralara atılırlar, okuldan kaçarlar. Fakat
bunları gerçek ile düş (görenler ile körler) şeklinde kurgulayıp anlatır. Hatta
okul müdürü Kargaburun, Sağırlar Çetesi lideri Kanca, Körler Çetesi lideri
Peter Pan (Georgia) isimleriyle ve maceralarıyla Peter Pan’ın Olmayan Ülke’sini
imler.
Romanda, Kum Kitabı üzerine yapılan tartışmalarda, Borges’in bu hikâyeyle ne
anlatmak istediği sorgulanır. Kulüp üyeleri yani Borges Çetesi meseleye kendi
bakış açılarıyla izahat getirmeye çalışırlar. Maske, Ulu Büyücü’nün edebiyatı
kutsadığını; Labirent, Kum Kitabı’nın
evrensel edebiyat külliyatı olduğunu; Georgia ise, Borges’in Kum Kitabı’yla hayat boyu kafasını
kurcalayan zaman ve sonsuzluk üstüne bir şeyler söylemeye çalıştığını ve onun
daima bir elinde gerçek entelektüel bilginin, diğer elinde ise düşlerin ve
efsanelerin olduğunu söyler. Ayna ise Ulu Büyücü’nün okuyucunun kafasını karıştırmaya
çalıştığını söyler. Maske, Kum Kitabı’ndan
hareketle her okuyucunun içsel yolculuğuna çıkma imkânı sunduğunu ve kitabın
evrenin minyatür bir kopyası olduğunu söyler. Borges’in Kum Kitabı adlı öyküsü “Çizgi
sonsuz sayıda noktalardan oluşur; düzlem ise sonsuz sayıda çizgilerden, oylum
sonsuz sayıda düzlemlerden, üstoylum da sonsuz sayıda oylumlardan…”
cümleleriyle başlar… Öyküde başı sonu belli olmayan, sayfaları düzensiz her
açıldığında başka sayfasıyla karşılaşılan bir kitaptan söz edilir… Kitabın sayfa
sayısı sonsuz, hiçbirisi ne ilk ne son sayfadır… Sayfalar gelişigüzel
numaralandırılmıştır… Kum Kitabı’nı
bir İncil satıcısından satın alan anlatıcı bu sonsuz kitaptan kurtulmak ister
ve kitaplığındaki ciltleri eksilmiş Binbir
Gece Masalları’nın arkasına gizler… Fakat merakına yenik düşer aylarca
inceler, okudukça korkusu artar… Nihayet onu Ulusal Kitaplık’ta gazete ve
haritaların depoya gizlice bırakır ve bir daha da oraya uğramaz…
Kum Kitabı’nın satan kişi tarafından da alan kişi tarafından da bir
an evvel elden çıkarılmak istenmesini ise aradıkları ancak bir türlü
bulamadıkları şeyin o kitabın içinde olduğunu bilmelerine ve onu öğrenmekten
korkmalarına bağlarlar. Bu da Umberto Eco’nun Gülün Adı romanındaki Aristoteles’in Poetika’sından haberdar olanların öldürülmesini andırmaktadır.
Kulüp üyelerinin suç
örgütüne/çeteye dönüşme hikâyesi ise Kum’un kocasından her Salı gecesi şiddet
gördüğünü anlatmasıyla başlar. Artık ona bir ders verme zamanı geldiğini
düşünür ve bir plan yaparlar fakat Kum’un katılmasını istemezler. Çünkü onun
tanınması işleri berbat edecektir. Adamı bir akşam meyhaneden dönerken dövmeye
karar verirler. Fakat beklemedikleri bir biçimde Kum onlardan habersiz olaya
dahil olur ve adamı öldürürler. Hesapta olmayan bu durum çeteyi zor durumda
bırakır ve artık görüşmezler. Kum eve gittikten sonra kocasının sapasağlam
olduğunu ve evde olduğunu söyler. O halde öldürdükleri kişinin kim olduğunu hem
merak ederler hem de suçsuz bir insanı öldürmenin sıkıntısını yaşarlar. İş
iyice içinden çıkılmaz bir hal alır. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi Kum bir otel
odasında ilaç içerek intihar eder. Georgie’ye bıraktığı bir kayıtta aslında
öldürdükleri kişinin Kum’un sevgilisi olduğunu ve ona işkence edenin o olduğunu
söyler.
Romanın iki(r)cikli kurgusuna paralel
Borges’in düşlem dünyasına okuyucuyu çeken önemli bölümlerden biri de Mağara
adlı bölümdür. Bu bölümde ismi Cam Mağara olan bir sualtı mağarasından söz
edilir. Mağaranın hemen yanındaki kayıkhanenin bekçisi buranın “…dünyanın kapısı” olduğunu söyler ve
efsaneye göre “başka dünyalara
açıldığını” ekler. Antik çağda kör, sağır ve delilerin bu mağaraya
hapsedilip ölüme terk edildiğini, onların şeytanla işbirliği yaptıkları için
tanrılar tarafından böyle bir cezaya çarptırıldığını anlatır. Onların mutsuz
ruhlarının hala burada yaşadıklarını, huzura kavuşmaları için doğuştan kör ve
bir ayağı topal birinin bu mağaraya girip başka dünyalara açılan kapısından
geçmeyi başarması gerektiğini de Georgie’ye anlatır. Georgie ise neyse ki ben
topal değilim deyip inanmadığını belli etmek ister. Fakat daha sonra bir
patlamada ayağının birini kaybeden Georgie mağaranın Tlön’e açılan kapının
olabileceğini düşünmeye başlar. Kum’un intiharından sonra kulüp üyelerinin
dağılmasıyla Georgie mağaraya girmeye karar verir. Tlön’e ulaşan Georgie oradan
okuyucuya bu mektubu yazar.
Georgie’nin Dünyalı okuyucuya
yazdığı mektup Tlön için umudun varlığını gösterir. “Belki de Tlön sadece zaman ağlarından oluşan bir gezegen. Dünya onun
uzaydaki basit bir yansıması. Beden ve Ruh gibi. Tlön, Dünya’nın ruhu.” Ve
bu gezegene gitmek için, kör olmak ve
bir ayağı topal olmak tek şarttır. Düş ile gerçekliğin iç içe olduğu roman,
okuyucuyu diyalektik akılcılıktan ve nesnellikten kurtarıp Borges’in de sıkça
işlediği düş dünyasına davet etmektedir. Bunun için de edebiyatı (efsane,
masal, öykü, roman ve şiiri) adres olarak göstermektedir.
KAYNAKLAR
BORGES, Jorge Luis (2018), Kum Kitabı (çev. Yıldız Ersoy Canpolat), 6. Baskı, İletişim
Yayınları, İstanbul.
BORGES, Jorge Luis (1994), Ölüm ve
Pusula (çev. Tomris Uyar), 3. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul.
BORGES, Jorge Luis (1995), Yolları Çatallanan Bahçe (Fatih Özgüven), 1. Baskı, İletişim
Yayınları, İstanbul.
İŞCEN, Hakan (2019), Borges
Çetesi, 1. Basım, Everest Yayınları, İstanbul.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder