HUZURSUZLUĞUN
ŞAİRİ: ZİYA PAŞA
Akl ü cünunu bâtıl u hakkı beyân için
Yoktur cihanda hâyf ki mîzân-ı îtidâl
…………
Çarhdan aldım Ziyâ tîg-i zebanla
intikam
Rahmet olsun fenn-i nazmın pirine
üstadına
Tanzimat döneminin şüphesiz
önemli şahsiyetlerinden biri Ziya Paşa’dır. Şair, eleştirmen, çevirmen,
gazeteci, hikâye yazarı ve devlet adamı olan Ziya Paşa, Tanzimat döneminin düalizmini,
buhranını, çelişkilerini kişiliğinde ve sanatında yansıtır. Batı değerleri ile
geleneksel değerlerin, eski kurumlar ile yeni kurumların çatıştığı bu dönemde
sanatçılar da bu çatışma ve ikilikten kendi payına düşeni alır.
Ziya Paşa hem devrin özelliği hem
de mizacının bir yansıması olarak bütün hayatını çelişkilerle geçirir. Padişaha
bağlılığını kasideler yazarak gösterirken, meşrutiyetin ilanını açıkça
destekler. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “tam manasıyla bir mabeyinci” dediği Ziya
Paşa’da “tenakuz esastır”. O hep zıtlıklarla boğuşur ve bunu eserlerinde de
gösterir. Terc-i Bend’e karşılık Terkib-i Bend’i; Şiir ve İnşa makalesine
karşılık Harabat mukaddimesini kaleme alır. Yaşadığı devrin tereddüdünü ve
ikiliğini hayatının her safhasında ve her sahada yaşayan Ziya Paşa, yine
Tanpınar’ın deyimiyle “bir huzursuzluğun şairi”dir. O, bu felsefi huzursuzlukla
hem devrini yansıtmış hem de bu devrin yaratıcıları arasında yer almıştır.
Ziya Paşa’nın inanç bakımından
tedirginliği ve huzursuzluğu konusunda Orhan Okay da Tanpınar’la aynı
görüştedir. Okay Hoca’ya göre Ziya Paşa, Şinasi ile karşılaştırıldığında, şüphe
götürmez bir mümindir. Ancak kötümser mizacı, Batı dünyasını tanımış olmaktan
doğan kıyasları ve hürriyet düşüncesi Ziya Paşa’da iç çatışmayı doğurur. Akla
ve muhakemeye pek de itimat etmeyen Ziya Paşa, bazı felsefi meseleleri, geleneğin
zıddına yeni bir bakış açısıyla ele alır. Bunda elbette Aydınlanma Çağı’nın
özellikle de Montesquieu ve Voltaire’in etkisi söz konusudur. O “Doğu hikmeti
ile Batı felsefesi, serbest akıl ile mutlak iman, rindlikle sosyal sorumluluk,
ümitle karamsarlık arasında gider gelir.”[1]
Ziya Paşa’daki düalizm ve
çatışmaların temelinde, onun mizacının ve yaşadığı devrin özelliğinin olduğunu
söyleyebiliriz. Mizaç olarak neşeli, güzel konuşan, mücadeleci, zeki; fikirleri
ve ihtirasları arasında derbeder, siyasetle uğraşmaya meraklı şairin, mizacı
gibi sanatı da çelişkilerle doludur. Tanpınar’a göre onda “bütün asil ve cömert
hislerine, doğru düşünceleri ve iyi niyetlerine rağmen bir nevi ‘cynisme’
(kinizm)” mevcuttur. Şairdeki bu kinizmin izlerine çocukluk hatıralarında
rastlamak mümkündür. Lalasıyla bir gece el değirmeniyle bulgur öğütmektedirler.
O sırada Ziya Paşa, lalanın ağladığını görür ve sebebini sorar. Lalası ise
değirmenin lisan-ı haliyle onlara bir şeyler anlattığını söyler. Ziya Paşa’nın
şaşkın ve hayran bakışları altında lala, değirmenin neler söylediğini şu
şekilde anlatır: “Ey bana nazar eden gafiller! Gözlerinizi eyüce açın; bana
eyüce bakın! Zira ben bu dünyanın bir misaliyim. Bana koyduğunuz buğdaylar dahi
dünyaya gelen insanların aynıdır. Konulan daneleri ben iki taşın arasında
yuvarlıya yuvarlıya kırıp ufaltırım. Ve matlubolan mertebe-i kemale
geldiklerinde ki bulgur olurlar; anları dışarı atarım; yeni gelenlerle meşgul
olurum. Nitekim dünya dahi kendine gelen insanları zemin ve sema arasında
enva-ı belaya ve imtihanat ile ezüp, geçürüp kemale, yani her şahs kendine
mukadder olan nisaba baliğ oldukda mezara def’eder; diğerleri ile meşgul olur…”[2] Bu hatıranın Ziya Paşa’nın hayatı ve sanatı
üzerinde tesiri olduğu aşikârdır. Nitekim hayata bakışındaki kötümserlik,
insanda kudretin değil, acziyetin varlığını kabul etmesi, bazen kaderci bazen
şüpheci olması, sadece çocukluğuna indirgemek doğru olmasa da, bunu
doğrulamaktadır. Hatta Terci-i Bend’teki:
Gerdûn bir âsiyâb-ı felâket-medârdır
Gûyâ içinde âdem-i âvâre dânedir
beyti, lalanın değirmen taşı ve buğdayla sembolleştirdiği insan-âlem-kader
hakikatinin fasih ifadesidir.
Ziya Paşa
fikirlerinden ve hayatından pişmanlık duyan biri olmaktan çok, zıt fikirleri
aynı anda düşünce dünyasında barındıran ve idealleri ile hayatın gerçekleri
arasında sıkışıp kalan biridir. Bu tenakuz hayatında ve sanatında açıkça
görülür. O da çağdaşları gibi devrinin tereddütlerini ve ikiliğini yaşar. Ancak
bunu gizleme gereği duymaz. Hayatındaki düalizmin acı neticelerini herkesin
gözü önünde yaşar. Bu yönüyle Rousseau’ya benzer ve belki de bundan dolayı O’nu
kendine örnek alır.
Tarih-i Edebiyatta Usul adlı
eserinde Gustave Lanson, Rousseau ile ilgili önemli bir bilgi vermektedir: Çocuk
eğitimine dair yazılmış bir eser olan Emile’in yazarı “Jan Jack Rousseau, beş
çocuğunu (Enfants- trouvés) müessesesine terk etmiş”tir. Psikanalitik bir
yaklaşımla, Rousseau’nun Emile’i yazmasında, çocuklarını yetimler yurduna terk
etmesinin verdiği suçluluk psikolojisinin etkisinden söz edebiliriz. Ziya
Paşa’da buna benzer bir durum var. Kıbrıs mutasarrıflığı sırasında oğlunun
hastalanarak ölmesi Ziya Paşa’yı çok müteessir eder. Avrupa’da olduğu yıllarda
Emile’i tercüme eder. Paşa’nın Emile’i tercümesinde, çocuğunu ikbal hırsına
kurban vermesinin meydana getirdiği psikolojinin etkili olduğu söylenebilir. Nitekim
Tanpınar’a göre Ziya Paşa, “daima muhteris ve zengin hayata düşkün, yaratılıştan
büyük devlet adamı edalı, erişmek için çırpınan, fakat ikbalin eteğini tutmakta
beceriksiz” biridir. İkbal hırsıyla çırpınan şairin yaşadığı acı tecrübelerinin
eserleri üzerinde tesiri olduğu muhakkaktır.
Ziya Paşa, Şiir ve İnşa
makalesindeki fikirlerini, Harâbât mukaddimesinde nakzeder. Şiir ve İnşa’da
asıl Türk şiirinin “şairlerin nâ-mevzun diye beğenmedikleri avam şarkıları ve
taşralarda ve çöğür şairleri arasında deyiş ve üçleme ve kayabaşı tabir olunan
nazımlar” olduğunu, Divan şiirinin milli olmadığını söylerken aslında devrinin
adamıdır. Harabat mukaddimesinde ise bu söylediklerinin hilafına Türk şiirini
daha bütüncül bir yaklaşımla ele alarak, Divan şiirinin asıl Osmanlı şiiri
olduğunu söyler. Ziya Paşa’nın fikirlerindeki bu tenakuza, O’nun Şiir ve İnşa
makalesindeki fikirlerine uygun eserler verememesinin yanında siyasi bazı
etkenlerin de sebep olduğunu söyleyebiliriz.
Ziya Paşa’daki felsefi
huzursuzluk ve düalizm kendini en çok Terci-i Bend’de gösterir. Şekil
bakımından eskiye bağlı olan şiir, muhteva olarak yenidir. Akıl-inanç,
varlık-yokluk, hayat-ölüm, madde-mana çatışması şiirin ana izleğini oluşturur.
Şairin huzursuzluğunun temelinde, eskinin de meseleleri arasında yer alan
konuların akılcı bir yaklaşımla ele alınması yatar. Bu Aydınlanma devrinin
vücuda getirdiği bir yaklaşım olup modern bir tavırdır. Modern tavır, soru
sormayı, nizam-ı âlemi sorgulamayı, araştırmayı, varlığı eleştiriye tabi tutmayı
gerektirir. Ziya Paşa Terci-i Bend’de tam da bunu yapar. Akılla giriştiği kâinattaki
düzeni anlama çabasında O, tezatlarla, anlamsızlıklarla karşılaşır ve aklın
sadece tenakuzları görmeye yaradığına kanaat getirir. Kendi hayatını bile idare
etmede aciz olduğunu gören şair, bu tezatlar karşısında “huzursuz” olur.
Divan edebiyatının son
temsilcilerinden olan Ziya Paşa, fikir açısından hep ikilemde kalsa da, sanat
ve edebiyat cihetiyle çok iyi eserler vermiştir. O’nun tereddütleri,
huzursuzlukları sanatını naks edememiş, belki de kalemini güçlendirmiştir.
Divan şiirinin hemen her türünde eser vermiş olan Ziya Paşa, kişilik bakımından
romantiktir; ancak siyasi ve sosyal hadiselere bakışında realizme yaklaşır. Sanatı
açısından ise klasisizmin tesiri altında olup, her ne kadar içerik bakımından
yenilikçi olsa da şekil bakımından eskiye bağlıdır. Fikren Avrupaî olsa da
duygu yönüyle yerli ve Doğuludur. Ziya Paşa, güçlü kalemi, hikmet dolu şiirleri
ve berceste beyitleriyle, edebiyat tarihinde müstesna bir şahsiyettir.
KAYNAKÇA
BİLGEGİL, M. Kaya; Ziyâ
Paşa Üzerinde Bir Araştırma, Atatürk Üniversitesi Yayınları, Ankara, 1979.
BİLGEGİL, M. Kaya; Harabat
Karşısında Nâmık Kemâl, Salkımsöğüt Yayınları, Erzurum, 2009.
ERCİLASUN, Bilge; Ziyâ
Paşa, Akçağ Yayınları, Ankara, 2007.
GÖÇGÜN, Önder; Ziyâ
Paşa, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, İzmir, 1987.
LANSON, Gustave; Tarih-i
Edebiyatta Usul, (Çev. Yusuf Şerif), Matbaa-i Amire, İstanbul, 1926.
OKAY, Orhan; Batılılaşma
Devri Türk Edebiyatı, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2012.
TANPINAR, A. Hamdi; 19’uncu
Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Çağlayan Kitabevi, İstanbul, 1988.
UÇMAN, Abdullah; Tanzimat’tan
Sonra Edebiyat ve Siyaset: Nâmık Kemal ve Ziyâ Paşa Örneği, Türkiye
Mecmuası, C. 24/Bahar, 2014.
[1]
Uçman, Abdullah, Tanzimat’tan Sonra
Edebiyat ve Siyaset:
Nâmık Kemal ve Ziya
Paşa Örneği, Türkiye Mecmuası, C. 24/Bahar 2014, s.124.
[2] Bilgegil,
M. Kaya, Ziya Paşa Üzerinde Bir Araştırma,
Atatürk Üniversitesi Yayınları, Ankara, 1979. s.14.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder