11 Nisan 2020 Cumartesi

HUZURSUZLUĞUN ŞAİRİ: ZİYA PAŞA


HUZURSUZLUĞUN ŞAİRİ: ZİYA PAŞA

Akl ü cünunu bâtıl u hakkı beyân için
Yoktur cihanda hâyf ki mîzân-ı îtidâl
…………
Çarhdan aldım Ziyâ tîg-i zebanla intikam
Rahmet olsun fenn-i nazmın pirine üstadına

Tanzimat döneminin şüphesiz önemli şahsiyetlerinden biri Ziya Paşa’dır. Şair, eleştirmen, çevirmen, gazeteci, hikâye yazarı ve devlet adamı olan Ziya Paşa, Tanzimat döneminin düalizmini, buhranını, çelişkilerini kişiliğinde ve sanatında yansıtır. Batı değerleri ile geleneksel değerlerin, eski kurumlar ile yeni kurumların çatıştığı bu dönemde sanatçılar da bu çatışma ve ikilikten kendi payına düşeni alır.
Ziya Paşa hem devrin özelliği hem de mizacının bir yansıması olarak bütün hayatını çelişkilerle geçirir. Padişaha bağlılığını kasideler yazarak gösterirken, meşrutiyetin ilanını açıkça destekler. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “tam manasıyla bir mabeyinci” dediği Ziya Paşa’da “tenakuz esastır”. O hep zıtlıklarla boğuşur ve bunu eserlerinde de gösterir. Terc-i Bend’e karşılık Terkib-i Bend’i; Şiir ve İnşa makalesine karşılık Harabat mukaddimesini kaleme alır. Yaşadığı devrin tereddüdünü ve ikiliğini hayatının her safhasında ve her sahada yaşayan Ziya Paşa, yine Tanpınar’ın deyimiyle “bir huzursuzluğun şairi”dir. O, bu felsefi huzursuzlukla hem devrini yansıtmış hem de bu devrin yaratıcıları arasında yer almıştır.
Ziya Paşa’nın inanç bakımından tedirginliği ve huzursuzluğu konusunda Orhan Okay da Tanpınar’la aynı görüştedir. Okay Hoca’ya göre Ziya Paşa, Şinasi ile karşılaştırıldığında, şüphe götürmez bir mümindir. Ancak kötümser mizacı, Batı dünyasını tanımış olmaktan doğan kıyasları ve hürriyet düşüncesi Ziya Paşa’da iç çatışmayı doğurur. Akla ve muhakemeye pek de itimat etmeyen Ziya Paşa, bazı felsefi meseleleri, geleneğin zıddına yeni bir bakış açısıyla ele alır. Bunda elbette Aydınlanma Çağı’nın özellikle de Montesquieu ve Voltaire’in etkisi söz konusudur. O “Doğu hikmeti ile Batı felsefesi, serbest akıl ile mutlak iman, rindlikle sosyal sorumluluk, ümitle karamsarlık arasında gider gelir.”[1]  
Ziya Paşa’daki düalizm ve çatışmaların temelinde, onun mizacının ve yaşadığı devrin özelliğinin olduğunu söyleyebiliriz. Mizaç olarak neşeli, güzel konuşan, mücadeleci, zeki; fikirleri ve ihtirasları arasında derbeder, siyasetle uğraşmaya meraklı şairin, mizacı gibi sanatı da çelişkilerle doludur. Tanpınar’a göre onda “bütün asil ve cömert hislerine, doğru düşünceleri ve iyi niyetlerine rağmen bir nevi ‘cynisme’ (kinizm)” mevcuttur. Şairdeki bu kinizmin izlerine çocukluk hatıralarında rastlamak mümkündür. Lalasıyla bir gece el değirmeniyle bulgur öğütmektedirler. O sırada Ziya Paşa, lalanın ağladığını görür ve sebebini sorar. Lalası ise değirmenin lisan-ı haliyle onlara bir şeyler anlattığını söyler. Ziya Paşa’nın şaşkın ve hayran bakışları altında lala, değirmenin neler söylediğini şu şekilde anlatır: “Ey bana nazar eden gafiller! Gözlerinizi eyüce açın; bana eyüce bakın! Zira ben bu dünyanın bir misaliyim. Bana koyduğunuz buğdaylar dahi dünyaya gelen insanların aynıdır. Konulan daneleri ben iki taşın arasında yuvarlıya yuvarlıya kırıp ufaltırım. Ve matlubolan mertebe-i kemale geldiklerinde ki bulgur olurlar; anları dışarı atarım; yeni gelenlerle meşgul olurum. Nitekim dünya dahi kendine gelen insanları zemin ve sema arasında enva-ı belaya ve imtihanat ile ezüp, geçürüp kemale, yani her şahs kendine mukadder olan nisaba baliğ oldukda mezara def’eder; diğerleri ile meşgul olur…”[2]  Bu hatıranın Ziya Paşa’nın hayatı ve sanatı üzerinde tesiri olduğu aşikârdır. Nitekim hayata bakışındaki kötümserlik, insanda kudretin değil, acziyetin varlığını kabul etmesi, bazen kaderci bazen şüpheci olması, sadece çocukluğuna indirgemek doğru olmasa da, bunu doğrulamaktadır. Hatta Terci-i Bend’teki:
Gerdûn bir âsiyâb-ı felâket-medârdır
Gûyâ içinde âdem-i âvâre dânedir
beyti, lalanın değirmen taşı ve buğdayla sembolleştirdiği insan-âlem-kader hakikatinin fasih ifadesidir.
            Ziya Paşa fikirlerinden ve hayatından pişmanlık duyan biri olmaktan çok, zıt fikirleri aynı anda düşünce dünyasında barındıran ve idealleri ile hayatın gerçekleri arasında sıkışıp kalan biridir. Bu tenakuz hayatında ve sanatında açıkça görülür. O da çağdaşları gibi devrinin tereddütlerini ve ikiliğini yaşar. Ancak bunu gizleme gereği duymaz. Hayatındaki düalizmin acı neticelerini herkesin gözü önünde yaşar. Bu yönüyle Rousseau’ya benzer ve belki de bundan dolayı O’nu kendine örnek alır.
Tarih-i Edebiyatta Usul adlı eserinde Gustave Lanson, Rousseau ile ilgili önemli bir bilgi vermektedir: Çocuk eğitimine dair yazılmış bir eser olan Emile’in yazarı “Jan Jack Rousseau, beş çocuğunu (Enfants- trouvés) müessesesine terk etmiş”tir. Psikanalitik bir yaklaşımla, Rousseau’nun Emile’i yazmasında, çocuklarını yetimler yurduna terk etmesinin verdiği suçluluk psikolojisinin etkisinden söz edebiliriz. Ziya Paşa’da buna benzer bir durum var. Kıbrıs mutasarrıflığı sırasında oğlunun hastalanarak ölmesi Ziya Paşa’yı çok müteessir eder. Avrupa’da olduğu yıllarda Emile’i tercüme eder. Paşa’nın Emile’i tercümesinde, çocuğunu ikbal hırsına kurban vermesinin meydana getirdiği psikolojinin etkili olduğu söylenebilir. Nitekim Tanpınar’a göre Ziya Paşa, “daima muhteris ve zengin hayata düşkün, yaratılıştan büyük devlet adamı edalı, erişmek için çırpınan, fakat ikbalin eteğini tutmakta beceriksiz” biridir. İkbal hırsıyla çırpınan şairin yaşadığı acı tecrübelerinin eserleri üzerinde tesiri olduğu muhakkaktır.
Ziya Paşa, Şiir ve İnşa makalesindeki fikirlerini, Harâbât mukaddimesinde nakzeder. Şiir ve İnşa’da asıl Türk şiirinin “şairlerin nâ-mevzun diye beğenmedikleri avam şarkıları ve taşralarda ve çöğür şairleri arasında deyiş ve üçleme ve kayabaşı tabir olunan nazımlar” olduğunu, Divan şiirinin milli olmadığını söylerken aslında devrinin adamıdır. Harabat mukaddimesinde ise bu söylediklerinin hilafına Türk şiirini daha bütüncül bir yaklaşımla ele alarak, Divan şiirinin asıl Osmanlı şiiri olduğunu söyler. Ziya Paşa’nın fikirlerindeki bu tenakuza, O’nun Şiir ve İnşa makalesindeki fikirlerine uygun eserler verememesinin yanında siyasi bazı etkenlerin de sebep olduğunu söyleyebiliriz.
Ziya Paşa’daki felsefi huzursuzluk ve düalizm kendini en çok Terci-i Bend’de gösterir. Şekil bakımından eskiye bağlı olan şiir, muhteva olarak yenidir. Akıl-inanç, varlık-yokluk, hayat-ölüm, madde-mana çatışması şiirin ana izleğini oluşturur. Şairin huzursuzluğunun temelinde, eskinin de meseleleri arasında yer alan konuların akılcı bir yaklaşımla ele alınması yatar. Bu Aydınlanma devrinin vücuda getirdiği bir yaklaşım olup modern bir tavırdır. Modern tavır, soru sormayı, nizam-ı âlemi sorgulamayı, araştırmayı, varlığı eleştiriye tabi tutmayı gerektirir. Ziya Paşa Terci-i Bend’de tam da bunu yapar. Akılla giriştiği kâinattaki düzeni anlama çabasında O, tezatlarla, anlamsızlıklarla karşılaşır ve aklın sadece tenakuzları görmeye yaradığına kanaat getirir. Kendi hayatını bile idare etmede aciz olduğunu gören şair, bu tezatlar karşısında “huzursuz” olur.
Divan edebiyatının son temsilcilerinden olan Ziya Paşa, fikir açısından hep ikilemde kalsa da, sanat ve edebiyat cihetiyle çok iyi eserler vermiştir. O’nun tereddütleri, huzursuzlukları sanatını naks edememiş, belki de kalemini güçlendirmiştir. Divan şiirinin hemen her türünde eser vermiş olan Ziya Paşa, kişilik bakımından romantiktir; ancak siyasi ve sosyal hadiselere bakışında realizme yaklaşır. Sanatı açısından ise klasisizmin tesiri altında olup, her ne kadar içerik bakımından yenilikçi olsa da şekil bakımından eskiye bağlıdır. Fikren Avrupaî olsa da duygu yönüyle yerli ve Doğuludur. Ziya Paşa, güçlü kalemi, hikmet dolu şiirleri ve berceste beyitleriyle, edebiyat tarihinde müstesna bir şahsiyettir.      
  
    KAYNAKÇA
BİLGEGİL, M. Kaya; Ziyâ Paşa Üzerinde Bir Araştırma, Atatürk Üniversitesi Yayınları, Ankara, 1979.
BİLGEGİL, M. Kaya; Harabat Karşısında Nâmık Kemâl, Salkımsöğüt Yayınları, Erzurum, 2009.
ERCİLASUN, Bilge; Ziyâ Paşa, Akçağ Yayınları, Ankara, 2007.
GÖÇGÜN, Önder; Ziyâ Paşa, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, İzmir, 1987.
LANSON, Gustave; Tarih-i Edebiyatta Usul, (Çev. Yusuf Şerif), Matbaa-i Amire, İstanbul, 1926.
OKAY, Orhan; Batılılaşma Devri Türk Edebiyatı, Dergâh Yayınları, İstanbul,  2012.
TANPINAR, A. Hamdi; 19’uncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi,  Çağlayan Kitabevi, İstanbul, 1988.
UÇMAN, Abdullah; Tanzimat’tan Sonra Edebiyat ve Siyaset: Nâmık Kemal ve Ziyâ Paşa Örneği, Türkiye Mecmuası, C. 24/Bahar, 2014.   
           




[1] Uçman, Abdullah, Tanzimat’tan Sonra Edebiyat ve Siyaset:
Nâmık Kemal ve Ziya Paşa Örneği, Türkiye Mecmuası, C. 24/Bahar 2014, s.124.
[2] Bilgegil, M. Kaya, Ziya Paşa Üzerinde Bir Araştırma, Atatürk Üniversitesi Yayınları, Ankara, 1979. s.14.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder